ÜSKÜP; 1,5 SAATTE GEZİLEBİLİR Mİ?



Gezi Tarihi : 17 Mayıs 2014



Vardar Ovası türküsüne konu olan ova ve Mayadağ (Şar Dağları) arasında ilerleyerek saat 12:30 gibi Üsküp’e vardık.  Vardar Nehri’nin kıyısındaki tarihi kaleye gelince otobüsten indik. Kalenin yanındaki bir yoldan yürüyerek kısa süre içinde Eski Çarşı’ya ulaştık. Eski Çarşı, gördüğüm diğer Balkan ülkelerindekilere, özellikle de Bosna-Hersek’teki Baş Çarşı’ya 
benzeyen, Osmanlı' nın izlerini taşıyan küçük bir çarşı. 



Civardaki eski yapıların isimlerinden bile, atalarımızın bir zamanlar buraların hakimi olduğunu anlayabiliyorsunuz.  Mustafa Paşa Camii’nin , şu anda ismi Suli An olarak anılan Sulu Han’ ın, Kurşunlu Han’ın , Çifte Hamam’ ın ve Murat Paşa Camii’ nin yanlarından ya da yakınlarından geçerek ilerledik.


BAŞÇARŞI'NIN ARA SOKAKLARI


1,5 saatlik serbest zamanımız olduğunu öğrenince daha rahat gezebilmek için gruptan ayrıldık. Davut Paşa Hamamı’nın önünde yer alan Philip II Meydanı'na vardığımızda fotoğraf çekme faslına başladık fakat etrafımızdaki hiçbir heykelin tarihi bir değeri olmadığını, kısa bir süre önce, şehrin modernleşmesi projesi kapsamında yaptırıldıklarını öğrenince hevesimiz kaçtı açıkçası. Anı olsun diye bir kaç fotoğraf çektik sadece.


TAŞKÖPRÜ'YE DOĞRU BAKAN PHILIP II HEYKELİ



AZİZ KİRİL VE METODİY HEYKELİ VE HEMEN YANINDAKİ TAŞ KÖPRÜ

Philip II Meydanı'nı arkamıza alarak Vardar Nehri’ne doğru yürüdüğümüzde, yine Osmanlı döneminden kalma Taş Köprü, diğer bir adıyla Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’ne ulaştık. Köprü üzerinde de birkaç fotoğraf çektirdikten sonra nehrin diğer tarafına geçtik, diğer tarafta Makedonya Meydan’ı karşıladı bizi.



TAŞKÖPRÜ VE BİZ :)

MAKEDONYA MEYDANI VE BÜYÜK İSKENDER HEYKELİ


Köprüden sola doğru ilermeye başladık. Nehrin, az önce bulunduğumuz yakasında yeni ama mimari olarak gösterişli yapılar olduğunu farkettik. Sonradan yaptığım araştırmalara göre yanyana duran bu iki binadan birinin Ulusal Arkeolojik Müze ve Maliye Polis Ofisi olduğunu öğrendim. Her iki binanın da önünde, yine yeni ama gösterişli heykellere sahip, hatta Vatikan’daki Melekler Köprüsü’ne benzettiğimiz iki küçük köprü yer alıyor. Nehir kenarında bir çok kafe ve restoran mevcut.



MALİYE POLİS OFİSİ

Üsküp’ün köftesinin meşhur olduğunu, en meşhur köftecisinin de Destan olduğunu öğrenince rotamızı Destan’a çevirdik. Vardığımızda tüm masalar doluydu. Gözlemlediğim kadarıyla tüm tur firmaları yolcularını buraya getiriyorlar. Neyse ki, aynı otobüste olduğumuz bebek, anne ve anneanne üçlüsü büyük bir masada oturuyorlardı. Biz de onlardan müsade alarak aynı masaya oturduk. Bu arada, bahsetmedim ama, yola çıkarken, bebeğin ağlayarak yolculuğumuzu zehir etmesi ihtimali üzerine tedirgin olduğumuz bu aile ile, özellikle de Emre bebekle yolda pek kaynaştık.. Meğer bebek Emre, çocuklarla arası o kadar da iyi olmayan benim bile sevme isteğimi uyandıracak kadar sevimli, akıllı ve oyuncu bir bebekmiş. Mekanda çok fazla garson olmasına mevcut kalabalığa servis yapmakta bir hayli zorlandıklarını gördüm. Hemen her masadan “nerde bizim siparişler?” sorusu geliyordu. Bizim siparişlerimiz de çok geç geldi. Buranın kurufasulyesinin de meşhur olduğunu duyunca bir de fasulye söyledik ortaya ama pek beğenmedik. İçecek olarak Skopsko istedik, meşhur Makedon birasıymış. Tadı Tuborg’a benziyor, biraz acımsı. 3,5 porsiyon köfte, 2 bira, 1 fasulye için toplamda 16 Euro hesap geldi. Adam başı 16 TL gibi yani. Balkanlar’da ‘yemek’ olayını seviyoruz, yok parasına bir dünya lezzetli yemek yiyebiliyorsun, keşke Türkiye de öyle olsa..


Hesabı ödeyip buluşma noktamıza geri döndük. Makedonya Mücadele Müzesi ve Ulusal Tiyatro’nun önünden geçerek, bizi yine kalenin önünde bekleyen otobüsümüze vardık. Böylece Üsküp, 1,5 saatte en tarihi (?) ve turistik mekanları gezilebilecek ve “görülmese de olur” listemin en üst sırasında yerini aldı.


 YAZININ DEVAMI - TETOVA (KALKANDELEN)